Merhaba,

İnternette farklı grup ve forumları genellikle sessiz bir üye olarak takip eder, tabir-i caiz ise en çok tartışılan veya yanlış bilinen hususları tespit etmeye çalışırım. Son aylarda artan bir şekilde bazı konularda kafa karışıklıkları olduğunu ve benzeri soru ve kaygıların birçok grupta kendisini gösterdiğini gözlemledim. Bu nedenle, iki hususta sizleri bilgilendirme ihtiyacını hissettim. Zaman ayırıp bu yazıyı sonuna kadar okumanızı ve hatta yazıda refere edeceğim hususları kitabımda detaylıca incelemenizi rica ediyorum.

İki konuda açıklama yapmak istiyorum:

1- Ailelerin aşıların yan etkileri için sürekli olarak aşı prospektüslerini paylaştıklarını veya “x aşısı y problemine yol açabilir mi” gibi forumlarda sorular sorduklarını gözlemliyorum. Hatta bazı forum veya gruplar direkt olarak aşıların prospektüslerini yayınlayarak spesifik yan etkilerle ilgili olarak aileleri bilgilendirmeye çalışıyorlar. Ancak, aşağıda açıklayacağım üzere, bu gereksiz ve yanlış yönlendiren bir çaba.

Genellikle ilaç prospektüslerinde o ilaçla ilgili çok seyrek görülen yan etkiler (veya diğer başka ilaçlarla olan etkileşimleri ve doz aşımında olan ekstra etkiler) dahi listelenir. Bunlar yüksek volümlü araştırmalar dışında bazı vaka takdimlerine de dayalı olarak yapılır. Hatta hayvan deneylerinde saptanan bazı olumsuz etkiler dahi tedbiren prospektüse taşınabilir. Dolayısı ile, herhengi bir ilacın prospektüsüne baktığınızda çok sık görülebilen bir yan etkiden yüzbinde birlere kadar düşük ihtimalli bir duruma dahi rastlayabilirsiniz. Bununla birlikte, söz konusu olan aşılar olunca durum değişiyor.

Çünkü piyasada satılan ilaçların hemen tümü zaten sabit, bilinen bir içeriğe sahip. Siz sabit bir kimyasal bileşiğin sabit veya farklı dozları ile birçok hayvan deneyi [ki ben hayvan deneylerini tasvip etmeyen bir Hekimim], plasebo kontrollu çalışma veya vaka takdimleri yapıp olası yan etkileri veya sakıncaları tespit edebilirsiniz. Ancak, kitabımda ‘aşıların içerikleri’ ile ilgili yazımda üstüne basa basa belirttiğim üzere, üretim sırasında mecburi olarak kullanılan farklı doku kültürleri, besi yerleri ve bunların içindeki tüm diğer mikroplar ve toksinler nedeniyle hiçbir aşı bir diğerinin aynısı değil ve olamaz (purifikasyon adı verilen saflaştırma yöntemleri ile bunları hedef antijenlerden tümüyle ayırmak imkansız ve kaldı ki aşı firmaları da aksini iddia edemiyorlar). Bir başka deyişle, aynı flakondan çekilmiş 5-6 dozluk aşıyı birebir aynı kabul etsek bile (ki bunun için dahi flakonun mükemmel bir şekilde karıştırılıp homojenleştirilmesi lazım) dünyada hiçbir kimse hiçbir zaman [istisnasız olarak tüm aşılar ve tüm zamanlar için söylüyorum] birbirinin birebir aynısı olan bir aşı (karışım) olmamıştır, olabilmesi de mümkün değildir. Bakın aynı flakondan enjektörlerle çekilmiş dozları bile zorlama ile eş kabul ediyorum. Aynı lot (üretim) serisindekiler de dahil olmak üzere hiçbir flakon bir diğeri ile aynı değil…

Yani, diğer standart ilaçların aksine hiçbir aşı türü için sabit bir karışımdan bahsedemeyiz. Hatta daha kötüsü ve önemlisi, bize verilen herhangi bir aşı flakonunun içinde tam olarak hangi moleküllerin olduğunu tespit edebileceğimiz bir teknolojimiz de yok (bilim kurgu filmlerinde gördüğünüz sıvıyı damlatıp ekranda tüm içeriklerin listelendiği sahneleri ciddiye almayın). Bir başka deyişle, her aşı ile aslında içeriğinin detayını bilmediğimiz ve her seferinde de farklı moleküller içeren bir karışımı hastaya enjekte ediyoruz. Dolayısı ile, aşılarla ilgili olarak sabit ve içeriği tümüyle bilinen bir karışıma sahip olmadığımız ve her aşı enjeksiyonu olan kişi (hepsinin içinde doğru hedef antijenler olduğu veya mRNA aşılarında olduğu gibi doğru antijen kodu olduğunu varsaysak dahi) farklı bir karışımı vücuduna aldığı için aşılarla ilgili hiçbir bilimsel çalışma yapılamayacağı gibi, aşıların yan etkilerinin tümünü tespit etmek de imkansız. Ben bu bilgiyi ve iddiayı bu kadar açık ve net bir şekilde ilk defa Merih Hanım’ın sitesinde yazmış (link), sonra da daha geniş bir versiyonunu kitabıma (Bağışıklığın Arka Bahçesi 2) taşımıştım. Bu zamana kadar bunu yalanlayabilen veya itiraz edebilen kimse çıkmadı. Bana dolaylı (verdiğim bilgileri paylaşanlara yazılan yorum) olarak getirilen tek eleştiri “bu adam Kalp ve Damar Cerrahisi uzmanı, bu konulardan ne anlar ki” şeklinde idi. Yani bilgiye değil bilgiyi veren kişiye çamur atabildiler. Dolayısı ile, tüm mesleki kariyerimi ortaya koyarak bir kez daha tekrarlıyorum ki, aşılarla ilgili TEK TEK VAKA TAKDİMİ DIŞINDA HİÇBİR BİLİMSEL ÇALIŞMA YAPILAMAZ VE BUGÜNE KADAR YAPILAN TÜM BİLİMSEL ÇALIŞMALAR DA ORTADA SABİT BİR KARIŞIM OLMADIĞI İÇİN GEÇERSİZ, YORUMLANAMAZ NİTELİKTEDİR (bana sorarsanız vaka takdimlerinin de pek bir değeri olmaz, çünkü o vakaya yapılan karışımın birebir aynısını üretmeniz neredeyse imkansız. Bir daha aynısını üretemeyeceğimiz ve dolayısı ile kimseye uygulayamayacağımız bir karışımın etki ve yan etkilerini bilmemiz ne işimize yarayacak ki). Lütfen bunu anlamaya çalışın.

Bu hatırlatıcı bilgiler eşliğinde, aşıların yan etkileri ile ilgili şu cümleyi kullanmaktan çekinmiyor ve insanların bu şekilde bilmesini istiyorum: “Aklınıza gelen her aşı, aklınıza gelen her yan etkiyi gösterebilir ve bu yan etkiler çok kısa süre içinde görülebileceği gibi, otoimmün durumların sinsi ilerlemesi yüzünden çok uzun yıllar sonra da ortaya çıkabilir.” Bu yüzden aşıların prospektüsleri benim için neredeyse hiçbirşey ifade etmiyor.

 

2- Son aylarda özellikle Kızamık üzerinden aşı reddi yüzünden çocukluk çağı hastalıklarının hortladığı, salgınlar çıktığı haberleri çıkıyor. Bu da aileleri sıkıntı ve tereddüte sokuyor. Bu konuda da bazı açıklamalar yapmak istiyorum.

Kızamık sıklığı ve Kızamık’tan ölümle ilgili zaman-vaka/ölüm grafiklerini tüm detayları ile kitabımda anlatmış ve nasıl bir algı oyununa girildiğini açıklamıştım. Burada bu bilgileri tekrar etmeyeceğim. Ancak, daha önemli bir bilgiyi biraz daha farklı cümlelerle özetleyip vurguyu da bu hususa taşımak istiyorum.

Kızamık bölümünde detayları ile anlattığım üzere, aşılar hedef hastalıklara yakalanma yaşını ve hedef hastalığın kliniğini değiştiriyorlar. Normalde Kızamık, ağırlıklı olarak ilk 2 yaş arasına geçirilirken ve 10 yaşın üstünde seyrek görülürken, Kızamık aşılılarda bu hastalık %60 oranında 10 yaşın üstünde görülmeye başlandı). Hastalığın tipik görülme yaşları değiştiği ve birçok çalışmada sadece bu küçük yaş dönemleri karşılaştırıldığı için bu çalışmalardda aşıların hedef hastalıktan koruduğu gibi sonuçlar üretilmiş oluyor. Aşılılarda hastanın kliniği ise, kitapta bahsettiğim Hering Yasaları’nın tersi yönünde gerçekleşiyor ve hedef hastalığın atipik formu veya başka benzer hastalıklar olarak kayıtlara geçiriliyor (provakatif hastalıklar). Bu atipik formda ya hastalığın hafif ve değişik bir formu (genellikle döküntüsüz) ortaya çıkıyor ki bu aslında olayın kronikleşmesi yani canlı ve cansız toksinlerin atılamaması ve ilerideki yıllarda çok daha büyük sorunlara yol açması demek; ya da ölüme kadar gidebilen çok ağır ve değişik bir formu ortaya çıkıyor. İlk durumda vakalar ya başka hastalıklar olarak kayıtlara geçiriliyor ki bu aşının vakaları azalttığına delil olarak gösteriliyor ya da tersine hedef hastalık olarak teşhis ediliyorlar ki aşının hastalığı hafif geçirttiğine de örnek teşkil etsin (ancak ileri dönemdeki ağır komplikasyonlar sunulmuyor veya bununla bağlantılandırılmıyor). İkinci yani ağır klinik gösteren durumda ise, yerine göre hedef hastalık teşhisi konabiliyor. Bu da aşısızların aşılıları riske attığına örnek göstermek ve hedef hastalık üzerinde nosebo etkisi oluşturup korku yaratmak, aşı olmaya teşvik etmek için

Ben son zamanlarda (özellikle ABD’de) aşılanma oranı azaldıktan sonra hortlamış gibi gözüken Kızamık vakalarında bunu yaptıklarını düşünüyorum. Artık klinik muayenenin önemi de azaldığı için teşhisler de özellikle atipik kliniği olan vakalarda genellikle seroloji ile (antijen ve antikorun varlığı ve seviyelerine göre) yapılıyor. Ancak, Kızamığın ister hafif, ister ağır formu olsun, her iki atipik versiyonunda da hastalanma ve sözde iyileşme Hering Yasalarının tersi yönünde gelişir. Bu nedenle hortlamış gibi gösterilen ve Kızamık teşhisi konulan vakalarda mesela döküntüler baş ve boyun bölgesinden mi (yukarıdan) başlamış yoksa ayaklardan mı (aşağıdan) başlamış bunu bilmeyi çok isterdim. Çünkü ilki doğal Kızamığı [ve hatta bir detoksun/zehirlenmenin iyileşme safhasını] temsil ederken, diğeri aşıların sebep olduğu atipik Kızamık formuna [Hering’e göre ilerleyen hastalık veya zehirlenme] karşılık geliyor. Ve atipik form hafif seyrettiğinde aşının koruyuculuğuna, ağır seyrettiğinde ise yeniden hortlayan sözde ağır salgınlara reklam olarak kullanılıyor.

Bu vesile ile özellikle Pediatri ve İnfeksiyon Hastalıkları uzmanı olan meslektaşlarıma seslenmek istiyorum. Kliniği tam gelişmemiş (ılımlı Kızamık diye adlandırılan) vakalar genellikle Seroloji ile teşhis ediliyor. Ancak, lütfen serolojiyi bir tarafa bırakın. Klinik olarak Kızamık teşhisi koyduğunuz vakalarda klinik Hering Yasalarına göre mi gelişiyor yoksa Hering Yasalarının tersi yönünde mi (burada klinik muayene dışında anneden alınan anamnez de çok önemli)? Ve daha önemlisi Hering Yasalarının tersi yönde klinik gelişim gösterenler aşılı olanlar mı, aşısız olanlar mı?

Açıkca ifade etmekten çekinmiyorum. Kızamık tarifi çok eskiden yapılmış ve Hering Yasalarının iyileşme safhasına birebir uyan bir klinik kondisyondur ve başka bazı olumsuz faktörler devreye girmedikçe ölümcül değildir. Ancak, bunun dışındaki ılımlı veya atipik diye sınıflandırılan sözde Kızamık vakaları gerçek Kızamık değildir; aşılara bağlı ve bağışıklık sisteminin bozukluğu nedeniyle gelişen farklı bir kondisyonu temsil ederler. Kızamık salgını furyasında kayıt altına alınan her sözde Kızamık vakasının seroloji (yani antijen antikor varlığına göre) değil, bu klinik paterne göre sınıflandırılıp gerçek Kızamık ile Kızamık olmayanların ayırt edilmesi durumunda ortada bir salgının olmadığı ortaya çıkacaktır. Bu konuda mesleğine ve yeminine sadık olan meslektaşlarımın hakkaniyetli ve titiz bir gözlem yaparak vakaları doğru ayıklamalarının gelecek için çok önemli bir adım olacağını düşünüyorum.

Tabii, Kızamık ile verdiğim bu örneği diğer tüm aşılar ve bu aşıların hedef hastalıkları için de aynı şekilde düşünmek gerekiyor.

Umarım bu açıklamalarım kafanızdaki bazı sorulara cevap olmuş ve hatta daha iyisi daha doğru ve faydalı soruların ortaya çıkmasına sebep ve vesile olmuştur.

Saygılarımla. Doç. Dr. Cüneyt Konuralp. 18.08.2025

4 YORUMLAR

  1. Çok değerli Alişan hocam. Güzel sözleriniz beni çok mutlu etti. Lakin, daha da önemlisi, 2016 tarihli yazınızı içeren linki gönderdiğiniz için size ayrıca teşekkür ederim. Yazınızda geçen “Mevcut aşı üretim teknolojisi ile üretilen hiç bir aşı viali (ampül de diyebiliriz) ve/veya lotu birbirinin tıpatıp aynısı değildir ve olamaz” cümlesi, bu durumun sizin tarafınızdan benim yazımdan çok daha önce tespit edildiğini açık bir şekilde ortaya koyuyor. Bu yazınızı okudum diye hatırlıyorum, ancak belli ki cümleyi kaçırmışım. Zaten aşılarla ilgili en önemli tespitler hep sizden gelmiş, bu açıdan önünüzde saygı ile eğilmemek mümkün değil. Tabii ben yazılarımda bunun aşılarla ilgili hiçbir bilimsel araştırma yapılamayacağının en büyük kanıtı olduğu yönünde tamamlayıcı bilgi ve spekülasyonlarla devamını getirdim, lakin temel bilgiler hep sizin gibi kıymetli hocalarımızdan çıktı. Bizlere hep sizin gibi insanlar yol gösterdi. Katkı ve açıklamanız için tekrar tekrar teşekkür ediyorum. Saygılarımla… Cüneyt Konuralp.

  2. Sevgili Alişan ve Cüneyt hocalarım.. İyi akşamlar dilerim.. Cüneyt hocam iki kitabınızı da okudum videoları izledim. Alişan hocamın söyleşilerini dikkatle izLedim. Size sormak istediğim bir soru var. Ben hepatit b taşıyıcısıyım. Annem ananem teyzelerim dayım hepimizde var hatta dedem sirozdan vefat etti. Ben 1985 yılında doğduğumda hepatit aşısı henüz uygulanmaya başlamamış. Bizim hepimize bu hastalık doğum yoluyla mı geçti? Teyzelerim dayım ve 20 yıldan uzun bir süre ilaç tedavisi gördükten sonra annem doğal bağışıklık kazandı. Kardeşim ve benim hayatımızda ise bu hastalık dağ gibi duruyor. Ne iş başvurusu yapabiliyoruz ne de kimseye bahsedebiliyoruz. Havuza gitmek istesek bile bu testi istiyorlar. Hayatımızı çok zorlaştırıyor. Aşılar hakkında her şeyi okumuş sizi iyi dinlemiş biri olarak hepatit aşısı olsaydık eğer bunları yaşamaz mıydık diye düşünmeden edemiyorum. Ben çocuklarıma immuglubilin serumu ve aşılarını yaptırdım tabi ozaman tıbba güvenim sonsuzdu. Eşime de bulaşmadı. Hepatit aşısı onca olumsuzluklara rağmen işe yarıyor diyebilir miyiz? Bu savunduğunuz şeylerle ters düşmüyor mu? Kendime bir cevap bulamadım. Hayatımın iş fırsatını sırf bu test pozitif oldu diye kaçırdım. Yani ben ve kardeşim aşı olmadık serum olmadık bu bize bulaşan virüs bize nasıl geçip hayatımızı mahvetti. Sütten geçen doğal bağışıklık olur diyordu Alişan hocam. Lütfen beni cevapsız bırakmayın. Teşekkür ederim

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz