Önce 6 yaşıma gider; kronik bademcik iltihabı, ateş ve şiddetli kulak ağrıları sebebiyle beni 3 ilde, bilinen en iyi isimlere götüren ve her seferinde “ameliyat şart” yanıtı alan aileme; “ne yiyor içiyorum, ortamda tetikleyen ne var, bademcikler neden hep alarmda, izleyelim” derdim. Çok direndiler aldırmamak için ama sağır olabilirmişim. Hikâye orada başladı. (“Dikkat!” diyen askerini yok etmekle başlarsan işe, romatizmaya evrilir elbette; su uyur bağışıklık uyumaz. Yaygın inancın aksine kendine saldırMıyor, korumaya çalışıyor.)

Ateş, hastalık, herhangi bir sıkıntı hiç yok ergenlik boyunca; ama salt diz ağrısı. “Boyu hızlı uzuyor da ondan” yanıtı. Üniversitede spor yaparken kalçadan adeta kopan bir kayış, tutulan bacak, “fıtık olamaz, kas sıkışmasıdır” yanıtı; branşlar arası maraton başlangıcı…Yok sayma, unutma, canına tak deyince yeni tetkikler ve başa dönüş… 12 senelik koşturmaca. Omurlar eriyor, omurgada erken yaşlanma var // yok 5 ayrı fıtık var // yok fıtık değil kemik erimesi // yok diz eklemi şekil değiştirmiş çünkü bacaklardan biri 1.5 cm kısa, ameliyat lazım! Vaktiyle basketbol/badminton oynayabilen, bacak şekli muntazam olan ama sonradan değişen diz eklemi hakkında kimseleri ikna edemeyen, diz ağrısına, kalça oyulmasına, omurga yanmasına çare bulamayan, alanında en iddialı isimlere giden ve nihayetinde aldığı ameliyat önerisiyle kendine gelen; neyse ki nihayetinde, can kulağı ile dinleyen bir hekimin, bir bavul röntgene bakmaya gerek bile duymadan “romatizma” teşhisi ve bingo. AS (iltihaplı omurga romatizması) ile tanışma. Buraya park edelim, bu konuda yazım çok. #gdcankilozanspondilit

Tek sorum vardı sadece doktora: Neden saldırıyor vücudum kendi dokularına? -Bilmiyoruz. Ama bu atakları az hasarla geçirebilmen için en hafif ilaçlarla başlayacağız.

Şimdiki aklımla soru şu olurdu: “SaldırMıyor. Beni korumaya çalışıyor bağışıklığım. Ama neye karşı? Ne tetikliyor bu savaşı?”

Bu hesap, bu konuda okumaların ürünü… Ama daha çok duyusal (duygu değil duyu) ihtiyaçları olan evin miniğini kotarma çabası. O yüzden maddeler aşağıdaki gibi devam ediyor. Kimse alınmasın (ama herkes akletsin); kendimi yazdım.

Şimdiki aklım olsa…
Herkesin farklı ve biricik olduğunu dikkate alırdım. Bir ürünün, yöntemin, terapinin, gıdanın dozunun da ihtiyaca/kişiye has olduğunu unutmazdım. Fermante ürünler (örneğin) herkese şifalı gelecek diye bir şey yok. Sabah aç karnına, falancanın rutin bellediği bir şey, bende aynı etkiyi yapmayabilir ve bu normaldir; parmak izlerimizin farklı oluşu tesadüfi değil; aklederdim.

O dönemde (15 sene önce) homeopati, doku minerali, pilates konusuna eğilir; binlerce ünitelik vitamin iğneleri yaptırmak yerine minerale daha fazla önem verirdim.

Bedenime kulak verir, tepkilerini halı altına süpürmez, susturmaz, baskılamaz; ne dediğini anlamaya çalışırdım. Uyarmaya ve yara sarmaya programlı zira.

Balık yağı dahil, senelerce üst üste (aralıksız) içmek yerine belli dönemlerde, haftalık periyotta dahi olsa ara vererek, dönüşümlü kullanırdım.

Hamilelik öncesi, arınmaya çalışır; hacamat ve sülükle çoook önceden tanışır ve düzenli yaptırırdım.

Lavman nedir, neye yarar anlamaya çalışırdım. Esasen bağırsak değil karaciğer için gerekliliğini kafama not ederdim. Kanser hastalarının kahve lavmanını özellikle araştırıp öğrenmeleri için farkındalık oluşturmaya çalışırdım.

Bildiklerimi (örneğin) iş yerimde/arkadaş çevremde herkese canhıraş anlatmak yerine; bilgiye, deneyime değer veren ve idrak seviyesi yüksek, kalbi kararmamış kimselerle paylaşırdım. Hoş, bunu hâlâ yapamıyorum. Herkese her şeyi anlatmak mümkün değil oysa!

Rahim ağzı kns koruma amaçlı olduğu iddia edilen o “şey”leri yaptırmazdım. “Bayram değil seyran değil; şirketim neden kampanya başlatıyor tüm kadınlar için” diye irdelerdim, içeriğini incelerdim koşarak bedenime zerk ettirmeden evvel.

Prof.Dr. Alişan Yıldıran’ın sohbetlerini izlerdim (bkz: vitamingiller.com) ve yazılarını dikkatle okurdum. @bookmarqt ta göreceğiniz kitapları alırdım. “Eleştirel Aşı literatürü Derlemesi” ve “Peron Notları”. O zamanlar bu kitaplar vardı da biz mi okumadık? Bkz: Urfa’da Oxford Sendromu.

Hamilelikte başıma gelen hamilelik ürtikeri, şiddetli konstipasyon, bileklerde ödem konusunu normal karşılamaz; ne diyor bu karaciğer/böbrek anlamaya çalışır, homini gırtlak yemek yerine biraz dikkat ederdim. Gene minerallere ağırlık verirdim. Hayatıma homeopatiyi dahil ederdim bebeğim de buna dahil olmak üzere. Hamilelik süresince içtiğim vitamin ve minerallerin sentetik değil olabildiğince doğal olanlarını seçerdim.

Hadi sezaryen doğum yaptım; bazen kaçınılmaz… Bir üstteki kitabı okur ve gecenin bir vakti uyuyan bebeği uyandırarak kuzumun aklını aldıkları testleri, sonradan yaptırmak üzere doktorumla konuşurdum. “Şey Takvimi’ndeki” rutin “şeyleri” ise yaptırmadan evvel 40 kez düşünürdüm. Beni bu konuda uyaran ailemi; “okumuş insanlar da bunu söylerse pes, tabii ki yapılacak bu “şeyler”, bu ne cehalet” diyerek yok saymak yerine anlamaya çalışırdım.

Beni, seneler sonra (Kawasaki Sendromu sonrası) homeopatım, aynen şu kelimelerle uyarınca ayıldım: Dokundurtmayın bir daha bu çocuğa! Net bir uyarı. Bazı şeyler, başa gelenlerle sarsılmadan, duvardan duvara çarpılmadan anlaşılmıyor. O zamana dek ise; uyaran, söyleyen kötü belleniyor. Bence sakıncası yok. Eğlenceli hesaplara buyursunlar. Olumlamalar da bol karikatürler de.

Doğumdan sonra en kısa zamanda miniği bir osteopata götürürdüm. İster normal doğum olsun ister sezaryen. Bir manuel terapi + kraniosakral dokunuş şart.

Miniğin, yalnızlık sever ve ürkek, duyusal (ses/koku/ışık dahil) hassasiyetleri hakkında erken zamanlı pedagog muayenesine götürür ve DUYU BÜTÜNLEME nedir, farkında olurdum.

Miniği, homeopati ve ev reçeteleriyle büyütmeye gayret ederdim. Varsa burada hatamız, Yaradana sığınıp.

Gıda bazlı temiz mineral ve vitaminlere ulaşmaya çalışırdım. Az ama öz. Her çantamda o meşhur nezle ilacını taşımaz, geleni görevli gibi karşılar, ateşlensem sevinir, şükrederdim.

Toksik insanlardan uzak duruyordum zaten ama bu konuda daha net olurdum. Nezaketin düzeyini, karşımdakine göre ayarlardım. Nükteden anlamayana kendi diliyle konuşurdum. Gerçi o kısım bünyeye gömülü gelmiş. Modüler değil. 🤓

Miniğimle daha fazla oyun oynardım. Çalıştığım dönemde, tek kişiyle veya tek hanede kalmasını sağlar, dönüşümlü olarak bakım almasına izin vermezdim. Çeşitlilik, her zaman doğru değil ve bu konu da onlardan biri.

Uykuma, beslenmemden daha fazla dikkat ederdim. İkisini de uzun süre yok saydım.

Klor.di.oksit, gümüş, iyot, mineraller ve hatta biyotin hk farkındalığımı artırırdım.

Alma-verme dengesini gözetir; alırken hâlâ beni tutan bakış açımı, ailem dahil herkese karşı değiştirirdim.

Uzatmayayım; liste uzun ve çeşitli ama temel noktaları bilmem anlatabiliyor muyum…

Esenlikler.
Merih

6 YORUMLAR

  1. Benim oglumun da 3.5 yaşındayken bademcik ve geniz eti alındı malesef bilgisizlik doktorun bizi yanlış yönlendirmesi şimdilik ağrı yok 6 yaşında ama ilerde olmamasi için ne yapabiliriz

  2. Tebrikler merih bir yazı bu kadar kısa ve bu kadar bilgi dolu. Lafı eveleyip gevelemeden sanki bir bitkinin özünü en faydali yerini veriyor gibi vermişsin bilgiyi. Zaten şurda yazdiklarini merak edip araştirsa okuyanlar farkındalık kapısı açılmış olur.
    .
    .
    .
    Bu platformda daha çok okuyacağim belliki seni.

  3. Instagram’da takip ediyorum sizi ama orada her şey havada uçuşuyor, bir yorumla zaten çok iyi bilmediğim konular olduğu için başka bir yere sapmak yada asıl anlatılanı unutmak mümkün. Burası çok derli toplu ve hedef belirleyici, yol gösterici olmuş. Sağ olun, var olun, hepsini tek tek okuyorum. Emeğinize, yüreğinize sağlık

  4. Ben artık bu blogdan çıkmam Merih, eline yüreğine sağlık.. sosyal medyadan sizi zaten takip ediyorum ama orda dikkatim çok dağılıyor, buraya da KD yi okumaya gelmiştim ama buna da kısmetmiş.. Bedenin bilgeligine inananlar arasındayız ne mutlu bize 😘

  5. Öncelikle paylaşımlarınızda bize verdiğiniz bilgiler konusunda size çok teşekkür ederim.Küçüklüğümde hep bademcik sorunu yaşadım 8 yaşımdan sonra sorunlar hafifledi ve giderek tamamen bitti.Şanslıydım ki hiç bir hekim alalım dememiş.Benden 8 yaş küçük kardeşim benim kadar şanslı değildi malesef.Bademcik ve geniz eti ameliyatı oldu sonrasında bir çok kronik hastalığın baş göstermesinden dolayı hala sorunlar yaşamakta.Bu yüzdendir ki çocukların bademcik konusunda hassasiyetim hep olmuştur.Merih hanımcığımın atölyesine katılmıştım. Kbb uzmanı Mehmet Ali Seyitoğlu’nun adını ilk orada duydum.İyi bir hekim olduğunu ve operasyon denilen çocuklar için bir kez de onunla görüşülmesi gerektiğine dair bilgi edinmiştim.Çevremde hekimlerin bademcik operasyonu önerdiği bir çok çocuğun velisine Mehmet Ali beyin fikrinide alın dediğimde hiç bir zaman yanılmadım.Çevremde bir çok arkadaşımın çocuğu bu harika hekim sayesinde ameliyattan kurtuldu.Onlar adına ve kendim adına bilgilerinizi cömertçe bizimle paylaştığınız için Merih hanım önce size teşekkür ederim sonra da Dr.Mehmet Ali bey’e.Hala mesleğini insani,vicdani değerler içerisinde etik şartlarda sürdüren tüm hekimlere selam olsun.

  6. Merhaba, 4.5 yasinda bir oglum var. Bir gece kulaklarim agliyor diyerek uyandi, bogazina baktigimizda bademciklerin cok buyudugunu yutkunmakta zorlandigini farkettik. Birkac gun takviyelerle destekledik fakat genizden konusmaya baslayinca bir kbb uzmanina gorunduk. Oglumu muayene ettiginde 28 yillik meslek hayatinda gordugu en buyuk geniz eti oldugunu direk alinmasi ve bademciklerinde traslanmasi gerektigini soyledi. Ben saskindim dusunecegimizi soyleyip ayrildik ordan. Bu arada oglum gece agzi acik uyumaya ve horlamaya basladi, birkac kez nefes alamayip sicradigini farkettim. Kıymetli onerilerle Kbb doktoru Mehmet Ali Sehitoglu’na goturdum oglumu hemen. Kendisinin cocuklarla iletisimi hayran olunasiydi. Muayene etti, kulaklarinda fazlaca kir biriktigini soyledi ve nazikce temizledi (ilk gittigimiz dr cok kir birikmis gorunuyor deyip temizlemeye gerek duymamisti) temizledikten sonra oglum oksurmeye basladi ve biraz sesi acildi. Sonrasinda bana kulaklarda problem olmadigini, geniz etinin hava kirliligi, alerjenler, ev tozu akarlarina bagli olarak sisebilecegini 8 yasindan itibaren zaten kendi kendine kuculdugunu operasyon yapmaya gerek olmadigimi soyledi ve biz derin bir nefes aldik. Bir kitabi acip bademcik fotograflari gosterdi, bir karede oglumun tum bogazini kaplayan buyumus bademcikleri vardi bak dedi bu normal bir bademcik buyumesi, alinmasi gerektigi anlamina gelmez, herkesin kucuk olacak diye birsey yok gayet saglikli oglun ilac dahi vermeyecegim sana dedi☺️ Cocuk soguktan hastalanmaz kalin giydirme, terlerse de muhakkak degistir terli birakma yeter dedi. Ve dr beyle gorusmemizin ardindan sesi eski haline dondu, alerjenleride hayatimizdan cikarmaya basladikca uyku kalitesi iyilesmeye basladi. Mehmet Ali Beye gitmemis olsaydik ve ilk dr yorumuyla operasyon olsaydi oglum, vucudun savunma sisteminin en onemli ikilisi geniz eti/bademcik kaybetmis olacaktik. Bu problemi yasayan herkesin bizim gibi ameliyata gerek olmadan sifa bulmasini diliyorum.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz