“Aşılı ve aşısız hastalarda gelişen mutasyonların farkı”

Doç. Dr. Cüneyt KONURALP’in izniyle, hekimlerimizden oluşan bir WhatsApp grubundaki güncel paylaşımları, buraya aktarılmaktadır. Eylül, 2021

Daha önce mutasyonun -bazı uzman hekimler de dahil- birçok kişi tarafından yanlış bilindiğinden bahsetmiş ve bu fenomenin anlamı ve gelişme şekli hakkında biraz bilgi vermiştim. {okumak için tıklayınız} Bu hususta hala önemli bir anlam kargaşası olduğunu görüyorum. Bu nedenle, konu hakkında daha detaya inmeye karar verdim.

Mutasyon veya varyant oluşumu aslında biyolojik bir adaptasyondur ve sadece mikroorganizmayı değil, konak hücreyi de içerir. Detaya girmeden önce, hücrelerin öfke, intikam, düşmanlık gibi saiklerle hareket etmedikleri, tepkilerini biyolojinin kurallarına göre verdikleri gerçeğini bir kez daha hatırlatmak istiyorum. Dolayısı ile, vücudumuza giren patojenlerin bizi öldürmek veya bize özellikle zarara vermek gibi bir amaçları yok. Eğer ille de bir amaçtan bahsedecek isek, bu, doğal seleksiyon kuralları çerçevesinde hayatta kalmanın ve türünü devam ettirmenin yollarını bulmaktan başka bir şey olamaz.

Aşağıda hem patojen hem de konak organizma için farklı adaptasyon noktalarını özetledim. Ancak, verdiğim örneklerden çok daha fazlası olduğunu bilmenizi isterim.

I- Patojen mikroorganizmanın (virüs, bakteri, fungus, vs.) adaptasyon noktaları:

1- Anatomik bariyerleri geçmek

2- İmmün sisteme görünmemek

3- İmmün sistem saldırılarına direnç geliştirmek

4- Konak organizmada iken karşılaştığı ve tehdit edici moleküllere (antibiyotik, Antifungal    ve antiviral ilaçlar, vs.) direnç geliştirmek

5- Ortamda yaşayabilmek (pH, Oksijen konsantrasyonu vs. gibi şartlar)

6- Konak hücrelere tutunabilmek (yapabilirse, sayı ile birlikte faydalanabileceği hücre         çeşidini de arttırmak)

7- Hücre içine girebilen bir patojen ise, hücre içinde tanınmamak ve/veya hücre içindeki     saldırılara (lizozom, vs.) direnç gösterebilmek

8- Hücre içindeki organelleri kullanıyor ise, bunu konak hücreyi öldürmeden veya mümkün  olduğunca hayatta tutarak yapmak

II- Konak organizmanın (bizim konumuzda insan hücresi) adaptasyon noktaları:

1- Anatomik bariyerleri sağlamlaştırmak

2- Yabancı hücreyi mümkün olduğunca çabuk tanımak ve uygun immün cevabı oluşturmak

3- Patojenin bulunduğu ortamın koşullarını değiştirmek (oksijen konsantrasyonu, pH     değişikliği ve hatta patojeni sıkıntıya sokacak belirli mikroorganizmalara geçici veya kalıcı   muafiyet vererek Floraya [Mikrobiyataya] dahil etmek, vs.)

4- Patojenin transferini (yer değiştirmesini) engellemeye çalışmak veya yavaşlatmak

5- Konak hücreye tutunmalarını önlemek

6- Hücre içine girmelerini önlemek

7- Hücre içine girdi ise, bunu tanımak ve hücre içinde iken yok etmek

8- Eğer bu aşamalara kadar başarılı olamadı ise, daha uygun bir çözüm bulana kadar     simbiyotik/parazit yaşama razı olmak ve patojen organizma ile birlikte canlı kalmanın   yollarını bulmak

Görüldüğü üzere, sürekli olarak mutasyon geçiren ve varyant formlar oluşturanlar sadece patojen mikroorganizmalar değil, aynı zamanda bizim hücrelerimiz. İşte bu biyolojik adaptasyonun ta kendisidir ve maalesef Tıp’ta konak hücrenin geçirdiği adaptasyonlar genellikle ihmal edilir veya görmezden gelinir.

Bu karşılıklı mutasyonlar sayesinde, daha önce mutlak fatal (ölümcül) olarak görülen birçok enfeksiyon hastalığı kronik, fakat öldürmeyen hastalıklara dönüştü. HIV ‘in (AIDS) bunlardan biri olduğunu yazmıştım. Tabii bazı patojenlerle (özellikle de hayvan hücrelerine adapte olmuş olan Zoonozlar) karşılıklı adaptasyon süreci çok uzun zamana (nesillere) yayılabiliyor. Bunun için de Rabies (Kuduz) virüsünü örnek vermiştim. Eskiden sadece birkaç gün olan kuluçka süresinin günümüzde bazı vakalarda 2 yıla kadar çıktığı görülmüş. Seneler geçtikçe bu süre daha da uzayacak ve belki de Kuduz’dan ölüm de olmayabilecektir.

Sonuç itibari ile, mutasyon halka algılattırılmaya çalışıldığının aksine, KÖTÜ DEĞİL, İYİ BİR ŞEYDİR. Laboratuvarda üretilmiş olan bir virüs bile salıverildikten sonra bu biyolojik kurallara uymaya başlar. Eğer konak beden, patojen için bütün yolları kapatabiliyor ise, patojen organizma yaşamak için başka türlerde şansını denemek zorunda kalacak ve konak beden için eradike edilmiş (kalıcı olarak yok edilmiş) olarak kabul edilecektir. Tersi durumda ise, mutasyon veya varyant gelişimleri sonucunda patojenin bulaşıcılığının çok artması, buna karşılık öldürücülüğünün ve ağır klinik tabloya yol açması etkisinin ise çok azalması ve sıfıra yaklaşması beklenir. Covid için de eninde sonunda olacak olan budur…

Ancaaak… Başka bir husus var. Nedense bu konuda tam tersi bilgilerle insanların kafaları karıştırılıyor. Şimdi okuyacağınız cümleleri muhtemelen daha önce başka yerde duymadınız. Hazır olun… Başlıyorum…

Aşılı olan kişilerde o aşının patojeninin mutasyonu hızlanır, ancak doğal aşamalardaki öncelik sırası değişerek. Bunun sonucunda oluşacak mutant formlar daha bulaşıcı-aynı derecede (eskiden olduğu kadar) öldürücü olacaktır.

Aşısız olanlarda ise mutasyon doğal bir şekilde gelişmeye devam eder; biyolojik öncelik sıraları değişmez. Dolayısı ile bu hastalarda oluşan mutant formlar daha bulaşıcı-daha az öldürücü olacaktır.

Ne demek istiyorum?

Aşılılarda patojenin şifresi zaten önceden bedene veriliyor. Dolayısıyla, vücuda giren patojen, önceden hazır bekleyen immün yanıtla bir anda en büyük önceliğinin şifresini (yani antijenik yapısını) değiştirmek olduğunu anlıyor ve öncelikli olarak antijenik yapısını değiştiriyor… Bununla birlikte, konak hücreye tutunmak, konak hücre içinde hücreyi öldürmeden onun organellerini kullanmanın yollarını bulmak gibi aşamalar önceliklerini kaybettiği için bu yönde bir adaptasyonda çok yavaş bir ilerleme kaydediyor.

Aşısızlarda ise, hastalık önceden geçirilmemişse (veya geçirilmiş olsa bile), patojenle karşılaşma sırasında doğal bir hızla immün yanıt oluşurken, her alanda karşılıklı adaptasyonlar da doğal koşul ve sıraları ile gerçekleşir. Virüs, bu hastalarda, belki de antijenik yapısını değiştirmeden bile önce konak hücreyle daha uyumlu olabileceği bir çözüme ulaşmış olabilir. Bu da, daha az öldürücü olması ile neticelenecektir. Bununla birlikte, aşılı hastalarda oluşan varyantlar aşısız hastaların konak hücreleri ile aynı uyumu göstermeyecekleri için başlarda yine ölümcül olabilirler. Yine de aşısız hastalara giren her virüsün tekrar doğal mutasyon yoluna girebileceğini söyleyebiliriz.

Yani aşısız ve aşılı olan hastalardaki mutasyon/varyant oluşumu farklıdır ve her iki grup farklı mutasyonların oluşumuna hizmet eden biyolojik deney ortamlarını temsil etmektedirler adeta…

Her neyse… Bu açıklamalardan da anlayacağınız üzere, aşısız hastaların mutant virüs gelişimine sebep olarak aşılıların korunmalarını da riske attıkları beyanı koca bir yalandır ve biyolojik kurallara da terstir. İlle de bir şey söyleyeceksek, aksini savunabiliriz. Yani aşılılarda oluşan mutant formların hem diğer aşılıları hem de aşısızları riske attığını… Lakin, bunu vurgulamak bile suni olarak oluşturulan kutuplaşmayı arttırmaktan başka bir şeye hizmet etmeyecektir.

Sonuç itibari ile bazı insanlar aşı olmak istiyorlar ve sunulan aşılardan da birini veya bazen birden fazlasını tercih ediyorlar. Doğru bilgilendirilmeleri kaydı ile bu isteklerine kimse karşı gelmemeli ve talepleri yerine getirilmeli. Ancak, aynı şekilde, ben aşı olmak istemiyorum diyen insana da saygı gösterilmeli, maddi ve manevi yollarla hayatını zorlaştırarak, ötekileştirilerek aşı olmaya zorlanmamalı. Varsın, iki grupta da farklı varyantlar oluşsun. “Aşılı hastada oluşan varyant beni de riske sokuyor” veya -doğru olmasa da- “aşısız hastada oluşan varyant beni de riske sokuyor” tartışmaları ile birbirlerini neredeyse düşman gören insanlar yaratmak uzun vadede çok ciddi problemlere yol açacak.

Biyolojiye yapılan -ve doğal olmayan- her müdahaleye yine biyoloji tarafından etki-tepki fenomeni gereği bir cevap veriliyor. Biyolojinin kurallarını bilirseniz, moleküllerin içinde kaybolacağınız deneysel çalışmalardan elde ettiğiniz sonuçları yorumlarken yapacağınız hatalardan da kaçabilirsiniz. Bu nedenle, biz Doktorlar için artık Biyolojiyi aynen bir Felsefe gibi görmenin ve ona göre yorumlamanın zamanı geldi. Saygılarımla…

Doç. Dr. Cüneyt Konuralp   (Eylül 2021)

Doç. Dr. Cüneyt Konuralp’in Tüm Yazıları >>>

YAZI 1- Bağışıklığın takibinde antikorlar doğru kriter mi?

YAZI 2 – Aşısızların mutasyona sebep olup aşılıları riske attığı doğru…?

YAZI 3 – Mutasyon halka algılattırılmaya çalışıldığının aksine, KÖTÜ DEĞİL, İYİ…

YAZI 4 – mRNA Aşılarındaki Grafen Meselesi

YAZI 5 – Dr. Cüneyt Konuralp’ten okuyucularım için özel derleme

YAZI 6 – Corona Gündeminde Sansür, Bilgi Kirliliği ve Gerçekler

YAZI 7 – Antikorlarla ilgili Saklanan/Bilinmeyen Gerçekler

YAZI:8 Yeni varyant Omicron (NU) üzerine

YAZI 9: Omicron varyantı iyi mi, kötü mü? Ne olacak şimdi?

YAZI 10: Plasebo, Nosebo ve Sebo etkileri ve Pandemi ile ilişkileri

YAZI 11: Sürecin Sonu

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz